Written by 10:49 HABERLER

Medya NSU haberlerini klişelerle verdi

nsu medienNSU’nun ırkçı katliamlarının medyada işlenişi konusunda yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre Alman medyasının notu çok kırık. Buna göre Alman medyasının 2011 yılında cinayetlerin NSU tarafından işlendiği ortaya çıkana kadar, devlet dairelerinin olayı adi bir suç olarak ve kurbanları da suçlu gibi gösterme çizgisine uygun yayın yaptığı belirlendi.  Araştırmacıların kanısı, Alman medyasında göçmenler ezici çoğunlukla toplumsal tehdit olarak görülüp gösteriliyorlar. Bunun en bariz örneği NSU ise cinayetlerinin ‚döner cinayeti‘ şeklinde isimlendirilmesi.

Bu yolla gazeteciler, kurbanları birey olmaktan çıkarıp paralel bir dünyada yaşayan aslında kendi öldürülmelerinin de sorumlusu olan göçmenler olarak sınıflandırmış oldular. Diğer adi suçlarla karşılaştırıldığında NSU cinayetlerinin kurbanlarına duyulan empati sınırlı oldu, yakınlarının katillerin Neonaziler olduğu şeklindeki ifadeleri de medya açısından dikkat çekmedi.

YABANCILARIN İŞLEDİĞİ SUÇLAR

IG Metall’e bağlı Otto-Brenner Vakfı tarafından yaplan araştırma ana akım medyanın NSU kurbanları ve ailelerinin suçlu gösterilmesinde ve olayın apolitikleştirilmesinde büyük payı olduğunu bir kez daha gözler önüne koydu.  Yıllar boyu, devlet kurumları kurbanları, özel yaşamlarındaki sorunlar ya da mafya ilişkileri nedeniyle öldürülmüş gibi gösterdiler, cinayetler politik  olmaktan çıkarıldı.  Bu tür yayıncılığın kökü belli gruplara yönelik önyargılara, klişelere dayanmakta. Örneğin kurbanların haraç almak, uyuşturucu satmak, kiralık katillik, para aklama gibi nedenlerle öldürüldüğü iddiasıyla suç kaynağı olarak yabancılar gösterildi. Araştırmanın yazarları, yabancı ve mültecilerin medyada ağırlıklı olarak yasaları çiğneyen, sorun çıkaran, tehlikeli olan insanlar olarak gösterildiğine dikkat çektiler. Bu anlamda göçmenlerin oluşturdukları gettolar ve gecekondu bölgeleri nedeniyle toplumsal gerilime yol açtıkları, sorunlarının kaynağı oldukları, iltica hakkını suistimal ettikleri, iş piyasasında sürekli rekabet ettikleri yönünde yayın yapıldı. 2001 yılından itibaren buna göçmenlere yönelik çok gevşek yasalar nedeniyle gittikçe artan ‚terör  tehlikesi‘  eklendi.

DÖNER CİNAYETLERİ

NSU cinayetlerine bulunan ‚döner cinayetleri‘ kavramıyla medya görevlileri yaratıcılıklarını bir üst boyuta sıçratmış oldular. Öldürülenler, tek tek kişiler olmaktan çıkarıldılar ve  döner bir etnik grupla bağlantılı olarak tanındığından ırkçı bir anlayışla izole edildiler. Paralel bir dünyada yaşayan,  katledilmelerinin nedeni bu etnik yapılarından kaynaklı, Almanlarla  bağ kurmayan bir grup olarak gösterildiler. Yapılan haberlerde mafya işlerinden söz edilerek ölenler yaşadıkları sırada sorunun ve ölüm nedenlerinin bir parçasıydılar kanısı yayıldı. Bu konuda verilebilecek örneklerden en iyisi 2005 yılında Die Welt gazetesinde çıkan ve ölenlerin uyuşturucu ticareti yaptıkları,  kendi ceplerine kara para aktarmak istedikleri için öldürüldüklerinin yazıldığı bir haberdi. Bu sadece Die Welt’te kendini gösteren bir anlayış değildi. Katillerle kurbanlar Alman olmayan bir topluluğun mensubuydular, ya kara kafalıydılar ya Moğolistanlılara benzeyen yüz hatları vardı ya da Doğu Avrupalı idiler. Kurbanlar da katiller de aynı etnik yapıdan geldikleri için halkın kurbanlarla empati kurması da çok sınırlı oldu.

SUSKUNLUK DUVARI

Alman medyasının NSU tanıkları ve ölenlerin yakınlarıyla ilgili yayınları tamamen ırkçı klişelere uygundu. Örneğin Spiegel dergisinin internet sayfasındaki bir haberde öldürülenlerden birinin ailesinin bilinçli olarak soruşturma sürdüren kurumlarla birlikte çalışmaya yanaşmadığı ve böylece gerçek suçluların ortaya çıkmasını engellediği yazılmaktaydı; ‚İfadeleri alınmak istenenler sessizliklerini bozmadılar. Polislerin, aile üyelerine sordukları sorulara aldıkları cevap çoğunlukla kafa sallama şeklinde oldu. Kadınlar öldürülen eşlerinin neyle uğraştıklarını bilmiyormuş gibi yaptılar. Yakın dostlar bir gece içinde uzaktan selamlanan, az tanınan kişilere dönüştüler.‘  Araştırmayı yapanlar raporda, bu yazılanlarla, öldürülenlerin yakınları suçun neden işlendiğini bilen ve ucu kendilerine dayanacağı için sessiz kalanlar olarak damgalandığını belirtiyorlar. Çoğunlukla medyada ‚Suskunluk Duvarı‘ metaforu kullanıldı. Bild gazetesi daha da ileri giderek; ‚içine girilmesi çok zor olan Türk paralel dünyasının‘  suçluları koruduğundan söz etti.

SANSÜR

Raporda ayrıca şunlar belirlendi: ‚Suçluların Neonaziler olabileceğine yönelik iddialar  medya tarafından gözlerden gizlenildi. Örneğin kamu televizyon kanalı WDR, 2006 yılında Dortmund’da öldürülen Mehmet Kubaşık’ın kızıyla bir röportaj yapmış, röportajda kızın  babasının yabancı düşmanı bir cinayetin kurbanı olduğunu söylediği bölümü ise kesmişti. Yine 2006 yılında Kassel ve Dortmund’da yapılan eylemlerde devletten katilleri Neonaziler arasında araması talep edildiğinde  medya bunu dikkate alıp bir cümleyle bile haber yapmadı.

MEDYANIN STRATEJİSİ

Otto Brenner Vakfı’nın araştırmasını kaleme alanlar NSU’nun ırkçı cinayetleriyle ilgili yayıncılığın tam da soruşturmayı yapan kurumların medya stratejisine göre yapıldığına dikkat çekiyorlar. Bu stratejinin ana noktası kurbanların suçlu gösterilmesiydi. Her ne kadar 2006 yılında polis cinayetlerin nedenlerinden birinin göçmenlere yönelik düşmanlık olabileceğini duyursa da hem soruşturmayı sürdürenler hem de medya bunun ırkçılık değil büyük bir olasılıkla kişisel olarak göçmenlerle ilgili olumsuz deney yapmış bir kişinin reaksiyonu olabileceğini belirtmişlerdi.  Böylelikle cinayetlerin nedeni  iki defa apolitikleştirilmiş oluyordu. Hem Neonazi bir saldırı olmadığı yani ırkçılık nedeniyle yapılmadığı hem de örgütsel değil bireysel bir saldırı olduğu ileri sürülerek… Medyanın bu duruşu Federal Almanya’da 1980’deki Münih Oktober Festivali’ne yönelik saldırıdan beri sürmekte. Medya hep soruşturmayı sürdüren kurumların stratejilerine göre yayın yaptı ve teşekkürü hak etti (!). Ancak NSU cinayetleriyle ilgili olarak  ortaya çıkan bilgiler bu geleneğin artık sürdürülemeyeceğini gösteriyor.

Close